6. gün
(öncesi için bknz: http://photoft.blogspot.com/2010/08/madrid.html)
(öncesi için bknz: http://photoft.blogspot.com/2010/08/madrid.html)
Yarım günü Madrid'de geçirdikten sonra uçağa yine koşuşturarak yetiştik, akşama doğru Lizbon'a varmıştık. Hava alanından aerobus ile şehir meydanına geldik. Burada konumumuzu ve yönümüzü bulmakta biraz zorlandık çünkü hem haritalarımız başarısızdı hem de yardım istediğimiz kişiler nedense 2dk mesafedeki metro istasyonunu bilemediler. Nihayet meydandaki rossio durağını bulup intendente durağında indik, otelimiz tam intendente durağının çıkışındaydı. Otel tercihimizi yine küçük, basit ve metroya yakın olandan yana kullanmıştık (resindencial roxy). Otele yerleşip biraz dinlendikten sonra akşam saatlerinde ilk olarak 'bairro alto'ya gittik.
Bairro alto (metro: rossio)
Lizbon'un en eski yerleşim birimlerinden biridir, şu anda özellikle 'fado' klüpleri ve gece çok geç saatlere kadar dolup taşan, kalabalık restoranlarıyla meşhur.
bairro alto'dan bir sokak, en arkada üstte Castelo de Sao Jorge
Bairro alto'dan sonra gece sahile gittik fakat gittiğimize pişman olduk diyebilirim, çünkü deniz çok pis kokuyordu, aslında genel olarak sokakların da temiz olduğunu söyleyemeyeceğim, belki sıcağın etkisiyle o gün koku maksimuma çıkmış olabilir ama koku aynı İstanbul'un eski Haliç kokusuydu. Geri dönerken, bir pastanede 'da nata' isimli tatlıdan yedik ama belem pastanesi dışında tavsiye etmem (orjinali 'pasteis de belem'dir, aşağıda bahsedeceğim).
bu tatlı sadece belem'de yenmeli
7.gün
7.gün sabah ilk olarak Avrupa'nın en büyük akvaryumlarından biri olan oceanarium'a gittik
Oceanarium (metro: oriente, giriş: 12 euro)
Değişik türlerde canlılar görmek için gidilebilir, çıkıştaki hediyelik eşya dükkanında içeride bulunan canlıların her çeşit oyuncağı bulunuyor.
ağırlığı 2 tona ulaşabilen 'sunfish (mola mola)' oceanarium'un en dikkat çekici yaratıklarından biri
Oceanario girişi ve maskotu
dünya'nın en zehirli yaratıklarından biri olan kurbağa türü
Oceanario'dan çıktıktan sonra hemen yanında bulunan teleferiğe bindik, vasco da gama alışveriş merkezine bu şekilde daha çabuk ulaşacağımızı düşünmüştük ama yanılmışız, oceanarium'dan yürüyerek daha çabuk gidilirmiş.
saat öğlen olduğu için alışveriş merkezinde yemek ve kahve molası verdik
Centro Vasco da Gama (metro: oriente)
Lizbon'un en büyük alışveriş merkezi (bizimkilerden büyük değil). Kabaca fiyatlar hakkında bir bilgi vermem gerekirse; Giyim Türkiye'den pahalı, elektronik Türkiye'den ucuz, yiyecek Türkiye ile aynı diyebilirim.
centro vasco da gama girişi
Alışveriş merkezinde yemek ve alışveriş işlerini hallettikten sonra her yerde okuduğumuz ve duyduğumuz meşhur belem tatlısını yemek için belem bölgesine gittik.
Belem (15 no'lu tramway)
Belem bölgesine meydandan binilen 15 no'lu tramway ile gidilebiliyor. Belem' ulaştıktan sonra önce sahil tarafında kaşifler anıtı ve belem kulesini gördük, sonra geri dönerek ana yol üzerinde 1837'den beri aynı tatlıyı yapan meşhur Pasteis de Belem'e girdik. Yukarıda bahsettiğim meydandaki bir pastaneden aldığımız 'da nata'dan ne kadar farklı olabilir ki? diye ön yargıyla girdim fakat 'adamlar boşuna meşhur değilmiş' diyerek çıktım. Bilmeyenler için tatlıyı tarif edecek olursam; 'çıtır hamurun üzerinde sütlaç' gibi birşey diyebilirim fakat haksızlık yapmış olurum çünkü mutlaka yenmesi gereken bir tatlı.
pasteis de belem
lizbon bende bu tatlı ile özdeşleşmiş durumda, ilk önce 'bir tane alayım, nasılmış' deniliyor, sonra ikinci, sonra üçüncü, dördüncü... olarak devam ediyor (tanesi 0,90 euro).
Kaşifler anıtı (padrao dos Descobrimentos)
Praça do Imperio
belem'de bir alt geçit
Torre de Belem
tatlılarımızı yedikten sonra akşama doğru şehir merkezine geri döndük, barcelona ve madrid'deki gibi burada da kaykaycılar meydanın sahibiydi.
Elevador de Santa Justa (giriş: 3 euro)
Elevador de Santa Justa hem şehir manzaralı bir kafeye sahip olup hem de yukarıdaki ve aşağıdaki sokakları birleştiren bir asansör görevi görmektedir
Elevador de Santa Justa
8.gün
Planımız Sintra, Cascais ve Cabo da Roca'ya gitmekti, bu yerler şehir dışında olduğu için araba kiralamaya karar verdik, önceki akşamdan ayırttığımız arabayı sabah aldıktan sonra ilk işimiz Vasco da Gama köprüsü'nden (Ponte Vasco da Gama) geçmek oldu.
Ponte Vasco da Gama (geçiş: 2,35 euro)
Avrupa'nın en uzun köprüsüdür (17 km'nin üzerinde).
Sintra
Palacio nacional de sintra ve Castelo dos Mouras görülebilir ama şehre uzak olduğu için eğer arabasız gidilecekse gitmeye değeceğini düşünmüyorum.
otobandan sonra, kaleyi görmek için tepeye tırmanmak gerekiyor
Cascais
Lizbon'un tatil beldesi diyebilirim, şehrin biraz dışında denize (okyanus) girmek için çoğunluk buraya geliyor. Zaten denize girmek için elverişli nadir bölgelerden biri.
cascais'ın sahili kadar sokakları da güzel
Cascais tam bir yazlık bölgesi
Cabo da Roca
Buranın özelliği kıta Avrupa'sının en batı noktası olması. Anıtın önünde uçsuz bucaksız bir okyanus manzarası var.
Cabo da Roca'da işimiz tahminimizden erken bittiği için ne yapalım diye düşünürken Sevilla'ya gitmeye karar verdik (yaklaşık 500 km).
lisbon-sevilla yol fotoğrafları için: http://photoft.blogspot.com/2010/09/ford-fiesta.html
sevilla fotoğrafları için: http://photoft.blogspot.com/2010/09/sevilla.html
9.gün
Sabah'ın ilk saatlerinde Sevilla'dan tekrar Lizbon'a ulaştık, arabayı kiraladığımız yere teslim etmek için mesai saatinin başlamasını beklerken küçük bir kahvaltıdan sonra yine Pasteis de Belem'e gidip biraz belem tatlısı yiyerek zaman geçirdik. Arabayı teslim ettikten sonra otele gidip birkaç saat uyuyup uyandıktan sonra, o sıralar (temmuz ayında) Türkiye'de piyasaya çıkmamış olan Alfa Romeo Giulietta'yı test etmek için Alfa Romeo bayisine gittik.
alfa giulietta fotoğrafları için: http://photoft.blogspot.com/2010/09/alfa-romeo-giulietta.html
Burada işimiz bittikten sonra Lizbon'da yapılması gereken bir diğer şey olan 28 numaralı tramway ile şehir turu attık.
Tram 28 (1,45 euro)
Meydandan başlayarak atılan Lizbon şehir turu tam 1 saat sürüyor. Bu nostaljik tramway ile daracık, tarihi sokaklardan geçmek gerçekten çok keyifliydi. Bu turu atmadan önce açıkçası bana gereksiz geliyordu fakat turdan sonra iyi ki binmişim dedim. Yürüyerek veya araba ile gidilmeyecek yerlere giden bu tramwaya binmek tam turistlere göre, 1 saat ayırıp bunu yapmak lazım
Largo de Camoes
Şehir turundan sonra şehrin en kalabalık meydanlarından biri olan Camoes meydanına geldik. Burada çok sayıda cafe ve restoran var. Yalnız dikkat edilmesi gereken bir nokta; bu kadar turistin yoğun olarak geldiği bir yer olmasına rağmen mesela Haagen-dazs markası bile ödemede uluslararası kredi kartı kabul etmiyor, illa ki bildikleri kredi kartı olması gerekiyor. Bu da Portekize özgü durumlardan bir tanesi.
Camoes meydanı
şehirden diğer kareler