barcelona / ispanya

Barcelona marinada akşam tripodsuz uzun pozlama


Tibidabo’dan barcelona görünümü


Parc guell’de de La Rambla’daki gibi birçok değişik performans görmek mümkün


1.gün

Barcelona’ya uçağımız sabah 5.30’da Sabiha gökçenden kalkacaktı, nasıl olsa 1-2 saat öncesinden hava alanında işlemler var, yetiştik/yetişemedik derdi olmasın, rahat olalım diye murat ile birlikte geceden hava alanına gittik (daha sonraki 4 uçağımıza hep son anda yetişeceğimiz, o ilk günkü tedbir seviyemiz göz önünde bulundurulduğunda tahmin edilemezdi).  


İstanbul –barcelona gidiş dönüş biletlerimiz vueling’den almıştık ki vueling’i tavsiye ederim nispeten uygun fiyatlar ve avrupa’nın birçok noktasına uçuşları var, hava alanı ve uçak personeli ilgili (ryanair’dan daha sonra bahsedeceğim) koltuklarda diz mesafesi dar ama sanırım bu artık bir çok firmada standart diz mesafesi.


sahildeki alışveriş merkezi ve akvaryuma giden tahta köprü üzerinde


Barcelonada tüm bisikletlerin ön ve arka farlarının bile istisnasız çalıştığını görünce aklıma bizim adalardaki frenleri bile tutmayan bisikletler geldi, hızlı adımlarla uzaklaştım



Bir metro durağında

3,5 saatlik uçuşun (1 saatlik zaman farkını çıkarınca 2,5 saat) ardından barcelona’ya indik. Barcelona hava alanından ‘aerobus’ (kişi başı 5,05 eur) ile şehir merkezine ulaştık (hava alanından ‘renfe’ trenlerinden birine binip metro ile aktarması olan bir istasyondan metroya binip şehrin herhangi bir noktasına 1,5 euro’ya da ulaşımı sağlayabilirsiniz fakat aktarma yapabilmek için metro biletinizin olması lazım, en azından hava alanına geri dönüşte bu yöntemi kullanabilirsiniz yani şehrin herhangi bir noktasından metroyla renfe aktarması olan bir durağa gelip oradan renfe ile ‘aeropuerto’ durağına). Taksi ile hava alanından şehir merkezi 20-25 euro tutar




(Barcelona’da metro sistemi çok gelişmiş, metro hatları arasında geçiş yaparak 1 bilet ile şehrin hemen hemen  her noktasına gidilebiliyor. Geçirilecek gün sayısına bağlı olarak metro istasyonlarında bulunan makinalardan T-10 veya T-50 biletleri alınabilir. Biz 2 kişi Barcelona’da geçirdiğimiz 4 gün boyunca toplam 40 bilet harcadık)

Sabah erken saatte barcelona’ya ulaştığımız ve otele 12’de gireceğimiz için ilk durağımız olan ‘nou camp’ stadına çantalarımızla gitmek durumunda kaldık (küçük oldukları için 1-2 saat çantayla gezmenin kolay olacağını düşünmüştük ama sıcağın da etkisiyle o 1-2 saatin sonunda giderek ağırlaşan çantaları otele zor attık). 


Nou Camp (metro: les corts) (Giriş: 17 eur)







Sabah 9.30’da stadın önünde yavaş yavaş kalabalıklaşmaya başlayan sıraya girdik, 10’da kapılar açıldı ve içeri girdik. Aslında erken gelerek ne kadar iyi bir şey yaptığımızı yaklaşık 1 saat sonra çıktığımızda anladık çünkü saat 10’da kolayca geçtiğimiz sıra saat 11’de yüzlerce metreye uzamış, aşırı bir kalabalık oluşmuştu. Nou camp ve barnabeu karşılaştırmasını daha sonra yapacağım, bu stadyumlar için fazla söze gerek yok, o çimlere basmak, soyunma odasına girmek, yedek kulübesinde oturmak bile heyecan verici (tabi her zaman sahada olmayı tercih ederim o ayrı) futbolu seven, izleyen birinin gidip görmesi lazım.






Barcelona FC 2010-2011 formaları

Nou camp turundan sonra artık acıkmıştık. Stadın aşağısında trafik ışıklarının orada (muhtemelen taraftarların maç öncesi ve sonrası uğradığı bir mekan) bir kafe-restoran bulduk İspanyol tapaslarından  ‘tortilla de patatas’ ve ‘patatas bravas’ yedik (2;75 eur ve 3,75 eur’du, turistlerin pek uğramadığı bir yer olduğu için fiyatlar uygundu, bu fiyatları merkezi yerlerde 1,5 - 2 ile çarpmayı unutmayalım!) 


Gracia bölgesinde ara sokaklardan manzaralar



Gece uyumamıştık, 3,5 saatlik yolculuk ve ardından çantalarımızla nou camp turu yaptık, biraz dinlenmemiz gerekiyordu. Otelimiz Catalunia Rubens’e gidip birkaç saat uyumak istedik. Catalunia Rubens Barcelona’nın Gracia bölgesinde bulunuyor, merkezde değildi fakat metro ile şehrin her yerine kolaylıkla ulaşılabildiği için önemsememiştik, otel fena değil hatta fiyatına göre kaliteliydi fakat metro durağından biraz yürümek ve merdiven çıkmak gerekiyordu (normal şartlar altında uzak sayılmaz fakat tüm gün gezip dolaştıktan sonra o mesafe ve o merdivenler gözümüzde baya büyüdü). 

Catalunia rubens

Otelin yanındaki sokaklar genelde sakindi

Birkaç saat uyuduktan sonra (planladığımızdan 2 saat fazla oldu ama daha iyi oldu) la pedrara’ya gittik. 


Casa Mila (La Pedrera)  – casa batllo (metro: diagonal) (casa mila: 8, casa battlo: 17 euro)










Gaudi’nin diğer tüm eserlerini gördüğümde hissettiğim gibi şehrin merkezinde olup ta dünya’nın dışındaymış hissine kapıldım. Eserlerine bakarken gaudi’nin hayal gücüne ve pratiğine hayran kalıyor, dünya’da daha fazla sayıda onun gibi insan olsaydı dünya nasıl bir yer olurdu insan merak ediyor (‘hayatın anlamını sorgulayan insan’ mode off)

La pedrera



La pedrera

Casa batllo

Casa Mila: Çatı katında Gaudi’nin eserlerinden oluşan bir müze var
Casa Batllo: Binanın içi de en az dışı kadar ilgi çekici, Gaudi’nin bu binayı Katalunya’nın koruyucusu Aziz George için yaptığı söylense de tam olarak ne amaçla yapıldığı bilinmemektedir.


 Palau de la Musica (metro: urquinaona)










UNESCO dünya mirası listesinde olan bir bina, konserlere ev sahipliği yapmaktadır


Palau de la Musica

la pedrara, casa botlla ve Palau de la musica’dan sonra catalunia meydanına geldik, la rambla’dan aşağı doğru ‘Monument a colom‘ ve sahile doğru yürüdük

Monument a colom


la rambla (metro: catalunya, liceu, drassanes)










Klasik tabirle Barcelonan’nın İstiklali. Cadde üzerinde hediyelik eşya dükkanları, kafe-restoranlar ve performanslarını sergileyen sokak sanatçıları bulunuyor. Yalnız ya çok yüzeysel bir insanım ya da çok ince ayrıntılara takılıyorum emin değilim ama koskoca la rambla’da en dikkatimi çeken şey; şu ışıklı (genellikle yeşil) lastikle hava fırlatılıp ağır ağır yere inen oyuncaklar oldu. Hayır dikkatimi çeken bu oyuncağı ilk defa burada görmem değil, aynı anda dünyanın her yerinde bu oyuncağın satılıyor olması ilginç. Kim üretiyor bunları, nasıl bir pazarlama stratejileri var, tüm dünyada bu kadar satılıyor mu bu zamazingo. Hayır yani bi kere de alan biri görsem satılıyor demek ki diyeceğim ama görmedim de… neyse bu ayrı bir zamanda incelenmesi gereken bir konu kafaya takmaya gerek yok aslında (ama yinede bu yazıyı okuyup ta bu oyuncaktan alanınız varsa lütfen bana ulaşın, ben bundan aldım deyin, içim rahat etsin, kafaya taktım valla) şimdi aklıma geldi, hala var mı bilmiyorum geçen aylarda İstanbul köprü trafiğinde ‘davul’ furyası başlamıştı, küçüklerinden… tamam eğer onlardan alanınız varsa siz de çekinmeden mesaj atabilirsiniz.



La rambla'da her gün, her saat farklı performanslar sergileniyor



Farggi: İspanyol dondurmacı, şimdilik sadece İspanya ve Portekiz'de çok sayıda bayisi, Dubai ve Abu Dabi'de ise birer bayisi bulunuyor, kesinlikle her ürünü çok kaliteli ve çok lezzetli, özellikle dondurması meşhur, dondurma yenecekse burada yenmeli

2.gün

La Sagrada Familia (metro: sagrada familia) (giriş: 12 euro)










sabah saat 10’da sagrada familia önünde 45 dk sıra bekledikten sonra ancak içeri girebildik



inşaat çalışmaları Gaudi'nin ölümünün 100. yılı olan 2026 tarihinde bitirilecek









La sagrada familia çıkışında turistlerin pek girmediği sokaklarda güzel bir restoran bulduk, yediğimiz kalamar sandviç toledo ve madrid’de yediklerimizle karşılaştırdığımda daha başarılıydı.

calamares bocadillos

Yemekten sonra Montjuic’e gitmek üzere yola çıktık, önce metroyla sahile geldik marinadaki kuleden binecektik ama tadilat olduğu için kapalıydı o yüzden daha uzaktaki (barceloneta bölgesi) kuleye gitmek zorunda kaldık, oradan teleferikle (teleferik: 9eur) Montjuic’e çıktık. 



(iki kule arasında yürürken ‘audi medcup’cıların stantlarını kurdukları yerde audi a1’i gördük ve bu fırsatı kaçırmadan hemen test ettik audi a1 için: http://photoft.blogspot.com/2010/08/audi-a1-test.html ) 

audi a1 henüz piyasaya çıkmadı


Joan Miro Museu (giriş: 8 euro)

Montjuic’te ilk durağımız miro müzesiydi. Tablo, heykel, seramik ve değişik nesneler ile oluşturulmuş ilginç eserlerin bulunduğu sergide birçok farklı sanatçının eserleri bulunuyor, bu farklı sergilerden en ilgimizi çeken ise alt kattaki Explicit Silence sergisiydi. Serginin içeriğinden çok sergi salonunun verdiği fotoğraflardan dolayı hoşuma gittiğini söylesem yalan olmaz.








Estadi Olimpic Lluis Companys (olimpiyat stadyumu)










 Miro müzesinin biraz ilerisinde, 1992 Barcelona olimpiyatlarına, geçtiğimiz günlerde Avrupa atletizm şampiyonasına ev sahipliği yapan ve Espanyol futbol takımının maçlarını oynadığı stadyumu gördük. Fakat o günlerde atletizm şampiyonasına yapılan hazırlıklardan dolayı içeri giremedik





Jardi Botanic Barcelona (botanik bahçe) (giriş: 4 euro)










Diğer yerlerle karşılaştırıldığında kapıda sıra olmaması (hatta girişte hiç kimsenin olmaması) yüzünden acaba kapalı mı diye düşünmüştük fakat içeri girdiğimizde neden kimsenin olmadığını anladık çünkü sadece bitkilere özel ilgisi olanların gitmesi gereken bir botanik bahçe. Bizim içeride geçirdiğimiz dakikalarda bizim dışımızda sadece yaşlı bir çift vardı. 






Museu Nacional d’Art de Catalunya (MNAC) (metro: espanyol) (giriş: 8,5 euro)










Katalan sanatının örneklerini içeren en büyük müzelerden biri



önde magic fountain, arkada arena

MNAC çıkışında ‘magic fountain’ görülebilir fakat biz gittiğimizde o alanda konser hazırlıkları vardı dolayısıyla fıskiyeler ve ışıklar kapalıydı, biz de havuzun betonuna bakıp ‘hmm güzelmiş’ demekle yetindik. Oradan ‘el pueblo espanol’a doğru ilerledik


El Pueblo Espanol (metro: espanyol) (giriş: 9 euro)










İspanyanın her bölgesinin karakteristik özelliklerini yansıtan yapılardan ve önemli anıtların görsel örneklerinden oluşan binaların bir arada bulunduğu farklı bir yer. Bu binaların her birinin içinde değişik konularda çalışma yapan sanatçılar, hediyelik eşya satan dükkanlar veya kafeler bulunuyor. Orada ilginç bir olay da yaşadık; yorgunluktan bitik bir halde ayağımızı sürüye sürüye yürürken el üretimi ve üzerindeki desenleri el ile boyayan yelpazeler, şallar ve küçük hediyelikler satan bir dükkana hediyelik bir şeyler almak için girdik. Boyamaları yapan güler yüzlü bir kadın vardı, birkaç dakikalık sohbetten sonra alacağımızı aldık çıktık. Çıktıktan bir 10 saniye sonra murat’la birbirimize bakıp olduğumuz yerde kaldık çünkü saatlerdir yorgunluktan kırılan bünyemiz o anda neredeyse ilk günkü rahatlığına kavuşmuştu. O sırada birisi gelip halı saha maçına çağırsa oynayabilecek kıvama gelmiştik (benim yorgunluk/enerjiklik tanımım budur). Olayın şokunu bir süre atlatamadık ama ikimizin de vardığı sonuç kadının inanılmaz pozitif enerjisinin ve dükkanda çalan garip ama rahatlatıcı müziğin etkisi olduğuydu. Hatta geri dönüp işin sırrını soracaktık ama çok saçma olabileceği gerekçesiyle bundan vazgeçtik. Şimdi tek isteğim eğer yolunuz el pueblo espanol’a düşerse şu anda koordinat veremeyeceğim ama ana kapıdan girince sol tarafta kalan (çok yakın değil ama) o el işi yelpazeler yapan kadının dükkanını bulup girmeniz ve aynı enerjiyi hissedecek misiniz yoksa biz saçmaladık mı bunu öğrenmek.  






Pueblo Espanol’dan yürüme mesafesinde bulunan (metro espanyol durağının hemen yanında) arena bulunuyor fakat bizim gittiğimizde o da tadilat sebebiyle kapalıydı. Arenanın önünden metroya binip La boqueria’ya gitmek için Liceu durağında indik.

arena


La Boqueria (metro: liceu)










Barcelona’nın en meşhur pazarlarında biri (belki de en meşhuru), zaten konumunun la rambla caddesi üzerinde olmasından dolayı turistlerin mutlaka ziyaret ettiği bir pazar. Çok değişik meyve suları ve karışımların, her çeşit meyvenin,  et, balık, süt  ürünlerinin bulunduğu, değişik krepler yapan bir krepçinin bulunduğu bir pazar. Pazarın girişindeki dükkanlar ile biraz ilerisindeki dükkanlar arasında aynı ürünler arasında bile fiyat farkı var (mesela hemen girişte 1 bardak meyve suyu 2,5 euro iken yan taraftaki dükkanlarda 1,5 euro), yalnız etlerin olduğu arka taraflar çok kötü kokuyor.









Pazarda krep yiyip değişik meyve sularından denedikten sonra taksiyle tibidabo’ya gittik. (taksi demişken bir parantez daha açmalıyım, barcelon’da birkaç kez taksiye bindik fakat her seferinde küçük de olsa problem yaşadık, ya yolları bilmiyorlar ya da yolu karıştırma bahanesiyle yolları uzattılar, yolları bilmemeleri pek mantıklı olmadığı için geriye 2. İhtimal kalıyor, taksiye binmeden önce İngilizce bilip bilmediklerini sormak gerekiyor). Taksici yolu uzattığı için verdiğimiz para fazladan birkaç euro ama yolu uzatan taksi şoförünün yüzüne Türkçe küfür etmenin zevki ise paha biçilemez, tabi bu duyguyu murat yaşadı, hislerini ona sormak lazım ben o sırada gülme krizindeydim.


Tibidabo Parc d’Atraccions

 Tibidabo’da ‘Tramvia Blau’ ile önce kafe ve restoranların  olduğu yere oradan da funiküler hat ile katedral ve parkın olduğu tepeye çıkılabilir fakat funiküler hattın çalışma saatleri aylara ve günlere göre farklılık gösteriyor. Bazı günlerde 19.00’da bazı günler 21.00’de kapanabiliyor dikkat etmek lazım. Tepede katedral ve bir park bulunuyor fakat tibidabo’nun en önemli özelliği muhteşem barcelona manzarası. Katedralin asansörüyle daha yüksekten barcelona manzarası görülebilir ama oraya çıkılmasa bile manzara yeterince iyi.








Tibidabodan çıktığımızda artık akşam olmuştu, la rambla’ya dönüp güzel bir paella yiyebileceğimiz bir restoran bulduk. La rambla caddesinde yemek fiyatları turist tarifesinde olduğu için bir paella, birkaç tapas ve içecekten oluşan 2 kişilik bir yemek en az 40 euro tutuyor. 



3.gün

Sabah ilk olarak otelimize de yakın olan ‘parc guell’e  gittik.

Parc Guell (metro: lesseps)










Gaudi’nin Guell ailesi için yaptığı 2 adet çok ilginç ev, küçük bir meydan ve parktan oluşan bu yer daha sonra halka açılmış, burası yine Gaudi’nin çılgın fikirlerini görmemizi sağladı. Diğer eserlerinde de sıkça kullandığı kırık porselen parçalarından yaptığı süslemeler çok dikkat çekici. Parkın girişindeki 2 ev ve meydanın yukarısında büyük bir park bulunuyor, ağaçların arasında kıvrılarak yukarı çıkan uzun patikalarda insanlar yürüyüş yapıyor ve köpeklerini gezdiriyorlar. 







Parc guell’den çıkıp metroya doğru yürürken sokak arasında bir yerde kahvaltı yaptık, katedral,  Picasso müzesi, çikolata müzesi, katalunya tarih müzesini görmek için barcelona merkeze gittik.


Cathedral of Santa Eulalia (metro: jaume, liceu)

 Yapımı 1450’lerde tamamlanmış gotik katedral, iç ve dış mimarisi etkileyici, önündeki meydanda kafeler bulunuyor





Picasso Museum (metro: jaume) (giriş: 9 euro)










Picasso sanat eserlerinin en büyük koleksiyonu sergileniyor, en çok ziyaret edilen müzelerden birisi, girmek için sıra beklemek gerekiyor.





Museum d’Historia de Catalunya (metro: barceloneta) (giriş: 4 euro)










Diğerlerine oranla sakin bir müze, Katalan tarihi ile ilgili fotoğraflar, nesneler ve maketler bulunuyor.







Museu de la xocolata (metro:arc de triomfh) (giriş: 4,5 euro) 

Harika çikolata kokusu müzenin dışındayken hissediliyor. Çikolatanın imalat aşamaları, çikolatadan yapılmış heykeller görülebilir. Çıkışta ise çikolata mağazası bulunuyor.



Sıradaki konu: Audi A1 test..


barcelona barselona resimleri fotoğrafları pictures photos gezi travel pictures barcelona fc manzara barcelona sokak street photography ispanya ispanyol spain espana catalunia katalunya iberia

3 yorum:

  1. bloguna barcelona hakkında ipuçları araştırırken rastladım. 1kaç gün sonra 1 haftamı orda geçireceğim. gerçekten faydalı olduğunu söyleyebilirim. kalacağım yer la sagrada familia'ya komşu. o kalamarlı bocadillo'yu yediğin barın ismini hatırlıyor musun? yemek için yakınlarda ucuz ve güzel 1 yer çok işime yarayabilir.

    YanıtlaSil
  2. adını not almadım ama 'carrer de la marina' üzerinde aşağıya (sagrada familia metro durağı değil diğer yönde) giderken birkaç apartman sonra sağ tarafta bir bar-restoran'dı. sagrada familia'ya çok yakın. (tanıyabilmeniz için küçük bir not: siyah-beyaz karolu zemine sahipti)

    YanıtlaSil
  3. teşekkür ederim. notumu aldım :)

    YanıtlaSil